DOLAR 34,5467 0.18%
EURO 36,0147 -0.62%
ALTIN 3.005,411,48
BITCOIN 3405488-0.14955%
İstanbul

ŞİDDETLİ YAĞMUR

15:24

İKİNDİYE KALAN SÜRE

Anayasa’nın ilk 4 maddesi… TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: Bunu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz zaman kaybı
  • Hangi Haber
  • Gündem
  • Anayasa’nın ilk 4 maddesi… TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: Bunu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz zaman kaybı

Anayasa’nın ilk 4 maddesi… TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: Bunu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz zaman kaybı

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Rusya'daki resmi temasları sonrası yurda dönüşte gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kurtulmuş Anayasa'nın ilk 4 maddesi ile...

ABONE OL
Eylül 27, 2024 13:45
Anayasa’nın ilk 4 maddesi… TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: Bunu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz zaman kaybı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Haberin DevamıTBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un açıklamaları şu şekilde:Görüşmelerimizin geneline baktığımızda hem toplantıların çeşitliliği hem de içerikleri itibarıyla bizim planladığımızdan çok daha verimli toplantılar oldu. Böyle bir konjonktürde, Türkiye ile Rusya arasında bölgesel ve küresel meseleler de dahil olmak üzere tüm konuların detaylı bir şekilde ele alın-ması çok faydalı oldu. Açıkçası çok anlamlı bir ziyaret oldu-ğunu söyleyebilirim. İnşallah sonuçları da iyi olur. Bundan sonra ele aldığımız bu başlıkları takip edip, hedefine ulaşmasını, sonuçlanmasını temin etmeye çalışacağız.Buradaki ziyaretinize üst düzey bir ev sahipliği yaptılar ve ciddi bir ilgi vardı. Rusya’nın Türkiye’ye ilgisi-nin gerekçeleri nedir?Tabii ki Türkiye’nin özellikle dış politikada izlediği ilkeli, çok taraflı ve barışçıl politikanın bunda çok büyük etkisi var. Mu-hataplarımızın tamamı biliyor ki; Rusya-Ukrayna krizinin çö-zülmesinde Türkiye çok yoğun bir gayret sarf etti. Belli bir noktaya da gelinmişti zaten.Haberin DevamıSayın Putin ile görüşmemizde ben Dolmabahçe Mutabakatı’nı dile getirdim. Ama Dolmabahçe görüşmelerinde maalesef Uk-rayna’yı masadan kaldırdılar. Rusya da bu gelişme neticesin-de “Biz zaten anlaşmayı kabul etmiştik, dolayısıyla anlaşmayı biz bozmadık. Karşı taraf bozdu” demişti. İlkeli, çok taraflı bir tutum izlenmiş olması, sorunlara takıl-mak yerine onları çözme iradesiyle davranılması, Türkiye’ye olağanüstü yüksek bir güvenilirlik kazandırdı. “Türkiye bir şey söylerse bunu yapar.” Sayın Cumhurbaşkanımızın şah-sında da böyle çok yüksek bir güven duygusu oluşmuş. Rus-ya’da, beklediğimizin üstünde bir teveccühün olmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye’nin izlediği bu ilkeli ve etkili tutumdur. Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Genel Kurulu’na hitap etme imkânı vermeleri de fevkalade önemli. Türki-ye’den bir siyasetçi ilk kez Genel Kurul’da konuşuyor. Bu çok anlamlıydı. Konuşmayı başından itibaren dikkatle izlediler. İnşallah faydalı olur.Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nde BRICS ve NATO’yla ilgili de sorular geldi.Haberin DevamıBRICS ağırlıklı olarak ekonomik iş birliği teşkilatı, NATO bir savunma iş birliği teşkilatı. Türkiye NATO üyesi ama aynı zamanda Rusya’yla da iş birliği içerisinde. Türkiye hiçbir za-man bu ilişkileri birbirinin alternatifi olarak görmedi. Böyle düşünmediğimizi, kategorik olarak böyle bir anlayışa karşı olduğumuzu başından itibaren söyledik. Bu Türkiye’nin dış politikada elini rahatlatacak bir yaklaşımdır. Açıkçası BRICS’in güçlenmesinin ve bir denge oluşturmasının dünya barışının korunmasında etkili olacağı kanaatindeyim.Gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerek siz aynı anda New York ve Moskova’da “BM’nin yapısının değişmesi” gerektiğini söylüyorsunuz. Bu söylemden ne zaman sonuç alınacak, ne düşünüyorsunuz?Haberin DevamıDünya maalesef sanki bir felakete doğru koşar adım gidiyor. “Kavgada yumruk sayılmaz” denir ya, kimin kime ne zarar vereceğinin önceden tespit edilemeyeceği bir döneme girebili-riz. Özellikle İsrail’in saldırganlıkları dünyayı böyle bir nok-taya getirdi. Dünya halkları bağlamında; yani çeşitli ülkelerde ve coğrafyalardaki özellikle barış, adalet duyguları yüksek geniş kitleler için söylüyorum, bu türbülansın içerisinden çıkmanın en pratik yolu yeni bir küresel sistemin kurulmasıdır.Çok kolay bir şey olmadığının farkındayım. Hiç kimse sahip olduğu ayrıcalıkları ya da avantajlı olduğu konumları değiştirmek istemez. Tabii, dünya sisteminde bu tür köklü değişik-likleri talep eden fikirlerin bir olgunlaşma sürecinin olacağı da aşikardır. Haberin DevamıTürkiye olarak bunları, Sayın Cumhurbaşkanımızın BM’de ilk kez dile getirmesinden önce de söylüyorduk. O zamanlar bel-ki insanlar ne demek istediğimizi tam olarak anlamıyordu. Şimdi bu sıkıntıları bizzat pratikte yaşıyorlar. Artık bu tezin destekleyicisinin çok daha fazla olacağı bir döneme giriyoruz.Yeni sistem iki temel eksen üzerinde kurulmalıdır. İnsanların yaratılışta eşitliği ve devletlerin egemenlikte eşitliği…Ülkeler, “Biz veto hakkına sahibiz” diyerek böylesine çarpık bir düzenin devam etmesini umarım savunmazlar. Çünkü krizin ve çatışmanın gittikçe yükseleceği bir döneme doğru hızla ilerliyoruz. Büyük bir uluslararası kriz patladığında veto hakkı kimseye bir avantaj sağlamayacak.Bu nedenle yeni sisteme bir hazırlık süreci, olgunlaşma süreci gerektiğini düşünüyorum.Haberin Devamıİsrail’in saldırganlığı nasıl durdurulacak?İsrail; kural temelli uluslararası sistemi yıkmıştır. Amerika ve Batı da bu sistemin yıkılmasına seyirci kalmıştır. Hatta bazı ülkeler neredeyse alkışladılar bu süreci… Ama her politik gelişme ve olayda olduğu gibi bunun da bir bedeli var siyasetçiler için…Batı dünyasında, benim insanlık cephesi adını verdiğim ve başlangıçta kimsenin hesap edemediği muazzam bir sivil direniş ortaya çıktı.Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, İspanya’da, İrlanda’da, dünyanın birçok başkentinde ve hatta İsrail’in içinde de makul, vicdan sahibi, akıl sahibi insanlar sokaklara indi. Bu protestoların varlığı, ikiyüzlü davranan siyasetçileri, hükümetleri her koşul ve şartta İsrail’i desteklemekten vazgeçirecektir.7 Ekim’den bu yana birçok uluslararası toplantıya katıldım. Şunu çok açık söyleyebilirim. En başta, batılı devletlerin temsilcileriyle Filistin-Gazze meselesini konuşamıyorduk bile…Bir uluslararası toplantıda, Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesinin bombalanmasından birkaç gün sonra, heyetler arası görüşme yaparken, önemli bir Batı ülkesinin meclis başkanına bu konuyu açtım. “Bu kadar sivil öldürülüyor, insan öldürü-lüyor, hastanedeki bebekler öldürülüyor, buna dur dememiz lazım, hep beraber gayret sarf etmemiz lazım.” diyorum. Ba-na verilen cevap şu, “Nereden biliyoruz İsrail’in yaptığını, belki Hamas orayı bombalamıştır.”Bu kadar delicesine bir İsrail tarafgirliğinin bu politikacıları kurtarmayacağı artık bellidir. Elimizdeki en önemli şey, halkların baskısıdır.Çok büyük bir insanlık cephesi oluştu, hükümetlerin de halkların bu baskıları karşısında artık eskisi kadar rahat olamadığını katıldığım uluslararası toplantılarda görüyorum.İsrail karşısında bir güç oluşturulamadığı için mi bu kadar acımasız ve kural tanımaz davranabiliyor?İsrail’in en büyük gücü ne Amerika’dır ne askeri teknolojisidir ne uluslararası medyadaki hakimiyetidir ne uluslararası fi-nans çevrelerindeki ne de uluslararası akademideki hakimiye-tidir. Bunlar İsrail’e bir güç veriyor ama İsrail’in en büyük gü-cü, bölge ülkelerinin, İslam ülkelerinin dağılmışlığı, parça-lanmışlığı ve çaresizliğidir. Dünya halkları tepkilerini göste-rirken, Türkiye olarak bizlerin de bölge ülkelerini, Ortadoğu ülkelerini aralarındaki siyasi farklılıkları bir tarafa bırakıp bir-likte hareket edebilecekleri bir noktaya getirmemiz şart. Çok acıdır; Suriye’deki iç savaş başladığında insanlar Lüb-nan’a kaçtılar, şimdi ise Lübnan’dan Suriye’ye kaçıyorlar. Şunu artık görmek lazım. Siyonizm’in paranoyak bir dini ar-gümanla beslediği; Nil’den Fırat’a kadar bu bölgeyi hakimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye’de bu siyase-tin nihai hedeflerinden biridir. Bu tehlikeye karşı uyanık ol-mamız gerekiyor. Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların sü-ratle çözülmesi ve normalleşmenin ötesinde çok yakın diya-logların ortaya konulması lazım. Netanyahu ve çetesi şöyle görüyor; ‘Biz ve bize köle olmak zorunda olan Orta Doğu halkları.’ Orta Doğu halkları eğer köleleştirilmeye rıza gös-termiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir. SORU: Suriye ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Suri-ye’den, “Türkiye ile geri çekilme şartını kabul etmeden masaya oturmayız.” açıklaması geldi. Sürekli bu konu tek-rarlanıyor. Neler söylersiniz?Türkiye, Suriye’deki iç savaşın çıktığı ilk andan itibaren, Suri-ye’nin toprak bütünlüğünü savunan bir ülkedir. Çünkü Suri-ye’nin dağılması, parçalanması Orta Doğu’nun istikrarsızlığını arttıracak bir faktördür. Dolayısıyla asıl olan, Suriye’de istikrar ve toprak bütünlüğünü sağlayacak adımların atılmasıdır. Bunun için Suriye’nin açık bir şekilde Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Biz hiçbir ülkenin toprağında kalıcı olmak istemeyiz. Hiçbir zaman böyle bir emperyal düşüncemiz olmadı. Ama aksini iddia edenler önce şu soruya bir cevap versinler; PYD’yi, YPG’yi, PKK’yı kimler, niçin destekliyor, istikrarsızlık merkezi olarak bunları bölgenin ortasında kimler kolluyor? Bu örgüt-lere kimler lojistik, silah, istihbarat desteği veriyor? Suriye’yle ilgili problemin ne olduğunu, bu soruya cevap verdiklerinde ancak anlayabilirler.SORU: İran’ın son dönemde hem başına gelenlere hem de İsrail ve bölge ilişkisine nasıl bakıyorsunuz?Hiçbir ülkenin, bölge ülkeleri arasındaki ihtilafı birinci sıraya koyarak İsrail meselesini anlaması mümkün değildir. Yani Lübnan’da patlatılan bombayla, İsmail Heniye’nin şehit edil-mesi için kullanılan bombanın hiçbir farkı yoktur. Bombaları patlatan diyor ki; “sizi dünyanın neresinde olursanız olun vu-rurum, istediğim sonucu elde ederim.” Buna verilecek cevap, Netanyahu ve çetesini karşımızda makul bir devlet varmış gi-bi telakki ederek çözüm üretmek değildir. Karşımızda terör örgütü gibi, terör metotlarını meşru gören, hatta zaman za-man kutsayan akıl dışı bir yönetim var.SORU: İran bunun farkında mı? Bu bölgedeki gelişmelerin herkes farkında… Ama artık “Filis-tinlileri verin kurtulun” politikasının kendilerini ayakta tut-mayacağına kani olduklarını zannediyorum.SORU: İç siyasetle ilgili bir soru sormak istiyorum. Küresel bir sorun yaşanıyor ama bizde de anayasa tartışması var. Yeni anayasanın yapılma şansı var mı? Var tabii. Şansımız da var, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin böyle bir sorumluluğu da var. Aslında başından itibaren fev-kalade açık, şeffaf bir süreci yürütmeye gayret ettik. Bütün partilerle görüştük. Son görüşmelerimizde hiçbir parti katego-rik olarak kapıyı kapatmadı, “biz müzakereye kapalıyız” de-medi. Tabii anayasa yapım sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için siyasetteki diyalog zemininin de sağlıklı işlemesi lazım… Anayasa ya da diğer temel meselelerimiz neyse bunlarla ilgili çözüm üretmenin siyasete katkıda bulunacağını, anayasa ya-pım sürecindeki müzakerelerin açık, şeffaf ve hiçbir ön kabul olmadan yürütülmesinin siyaseti normalleştirileceğini, çift ta-raflı bir fonksiyonu olduğunu düşünüyorum. Bunu yurt dışı ziyaretlerimizde de görüyoruz. Şu anda kafi-lemizde TBMM’deki partilerden vekillerimiz var. Toplantı-larda bu görüntüyü verdiğimiz zaman derdimizi daha net an-latabiliyoruz. “Evet, ülke içerisinde farklı siyasi kanaatlerimiz, farklı görüşlerimiz var ama Türkiye’nin mili meselelerinde it-tifak halinde hareket ediyoruz” mesajı çok önemli…Meclis Başkanı olarak şunu söylemek isterim. Anayasa süreci iç politikadaki tartışmalara heba edilmesin. İç politika, parti-lerin tutumları farklı olabilir ama sonuçta anayasa ortak bir sorun, ulusal bir sorunumuz. Bazı siyasetçilerimiz maalesef yanlış cümleler kuruyorlar, yanlış şeyler söylüyorlar; “Meclis Başkanı’nın elinde hazır bir anayasa var, dolaşıyor, partileri ikna etmeye çalışıyor” diye. Külliyen yanlış! Eğer kasıt varsa külliyen yalandır. Bir madde dahi hazır bir şey yok. Aksine diyoruz ki, bütün partiler, ken-di politik kimlikleri çerçevesinde görüşlerini dile getirsin. Ekim ayından başlayan bir yıllık bir takvim oluşturduk. Hu-kuk camiasıyla, üniversite camiasıyla, sivil toplum kuruluşla-rıyla, meslek odalarıyla, kooperatiflerle, KOBİ ve esnaf örgüt-leriyle, sanayicilerle, öğrencilerle, emeklilerle, toplumdaki tüm gruplarla, görüşlerle, örgütlerle, kısacası tüm halkımızla belli aralıklarla bir araya geleceğiz. Özellikle üniversitelerimizin bu konuya ilişkin fikirleri olgun-laştırmasını bekliyoruz. Önyargısız bir süreci sürdürmeye gayret edeceğiz. Samimiyetle söylüyorum; üzerime düşen, bu süreci yürütmeye çalışmaktır. Herhangi bir kimseye, bir parti-ye görüş empoze edecek noktada değilim. Böyle bir şey de as-la yapmam. Ama daha önce çok net ifade ettim ve hala ediyo-rum. Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasa yapma yetkisine de gücüne de sahiptir. “Bu meclis anayasa yapamaz” diyenler demokrasiyi özüm-sememiş olanlardır. Eğer meclisteki partiler ortak bir metinde buluşabilirse anayasayı yaparlar. Israrla söylediğimiz şey, “Kimse bu süreci zehirlemesin!”SORU: İlk tur görüşmelerinizde anayasanın ilk dört mad-desiyle ilgili bir talep oldu mu?Hayır, gündeme gelmedi. İlk dört madde tartışması, lüzum-suz yere vakit kaybetmektir. Mecliste temsil edilen partilerin çoğunluğu hatta tamamına yakını ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir problemleri olmadığını ısrarla söylüyor. Dolayısıyla ilk dört madde konusu gündeme gelmeyecektir.Nihayetinde anayasa yapmak bir aritmetik meselesi. Meclisin kahir ekseriyeti ilk dört maddeyi tartışmayı uygun görmüyor-sa bu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz bir zaman kaybıdır. Sanki böyle bir tartışma varmış gibi ilgili ilgisiz herkes topa giriyor ve bunun üzerinden vatan bekçiliğine soyunuyor. 1920’den beri bu vatanın bekçisi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk Milleti ve onun yetkilendirdiği TBMM’dir.SORU: Ekim ayından itibaren toplumun geniş kesimleriyle ilgili görüşmeler olacak dediniz. Benim iki sorum var. Bu nasıl bir sistemle yürüyecek? Yani diğer partilerden katı-lanların oluşturduğu bir komisyon mu bu görüşmeleri yü-rütecek, yoksa her parti kendisi görüşüp mü getirecek? Bunlar istişari süreçlerdir. Anayasayla ilgili fikirler netleştik-ten sonra bir süreç içinde nasıl yasalaşacağı bellidir. Mecliste konuya ilişkin gerekli tartışmalar yapılır. Bugüne kadar içerik tartışmalarından ziyade usulle ilgili konuların gündeme geti-rilmesini uygun bulduğumu ifade ettim. Nasıl bir komisyon oluşacak, nasıl çalışacak, usül nasıl işletilecek bunlar partiler arası diyaloğun bir sonucu olarak ortaya çıkar.SORU: O zaman bir görüşme zinciri daha olacak, öyle anla-şılıyor. Hiç şüphesiz. Birkaç tur daha olacak. Partiler kendi tekliflerini yapacaklar. Önemli bir nokta, yeni anayasaya ilişkin tartışma-ların, toplumda yeni bir kamplaşma, kutuplaşmaya vesilesi olarak kullanılmamasıdır. Partilerin anayasası olmaz, halkın, milletin anayasası olur. Nihayetinde anayasalar bir toplumsal sözleşmedir.SORU: CHP anayasa sürecine nasıl bakıyor? İlk temaslarımızda anayasa yapım süreciyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi’nin müspet yaklaştığını, en azından kapıyı ka-patmadığını söyleyebilirim.SORU: Yani çeşitli tedbirler alınıyor ama Türkiye’nin önünde de ekonomik bir sorun var. Uluslararası alanda çok ciddi kaotik gelişmeler var. Anayasa konusu öncelikli mi-dir, hayati midir, ne düşünüyorsunuz? Dünya böyle bir sü-reçten geçerken yeni anayasa gerekli midir?Bir kere şunu görmemiz lazım; bazıları “çok maddesini değiş-tirdiniz, daha ne istiyorsunuz” diyor ama 12 Eylül Anayasa-sı’nın ruhu anayasa metinlerinin içerisindedir. Hâlâ özgür-lükçü bir ruha kavuşamamıştır. Geçmiş dönemlerde vesayet mekanizması işlevi gören kurumların bundan sonraki görev ve yetkilerinin ne olacağı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Siste-mi’ne geçildikten sonra, yetki, denetim mekanizmalarının ne-ler olacağı, güçler ayrımının nasıl sağlanacağı gibi çok temel konularda bir ihtiyaç var. Anayasa bundan dolayı gündeme geliyor. Türkiye’nin darbe anayasasından kurtulmasının za-manı geldi. “Hayır, bırakalım başka bir zamana kalsın.” de-mek böylesine bir ihtiyacı ötelemektir. Biz de siyaseti gayet yakından izliyoruz. Kamuoyu yoklama-larında “yeni bir anayasa yapılsın mı?” diye sorduğunuz za-man anayasa meselesinin ilk sırada olmadığı aşikardır. Mec-listeki en çok oy almış iki parti başta olmak üzere, diğer parti-ler de birlikte ortak bir noktaya gelinirse, yeni anayasa zaten partiler üzerinden kitleselleştirilmeye başlamış demektir. Par-tilerin müzakere ettiği ve üzerinde uzlaştığı bir metin, halkın da benimseyeceği bir metindir.SORU: Yeni yasama dönemi başlıyor. Bu konuda milletve-killerinden bir beklentiniz, onlara çağrınız var mı? Meclis kapanmadan evvel gerçekleşen görüntüler maalesef herkesi üzdü. Meclis temiz bir dil kullanarak, karşısındakine saygı göstererek, meramını kimseye hakaret etmeden anlata-rak siyaset yapılan, yapacağımız bir yer; hepimiz halkın tem-silcileriyiz, bu vakarla, bu bilinçle davranmamız gerekir. Mec-liste muhataplarına birtakım fiili müdahalelerde bulunmak ne vekillerimize ne de Meclisimize yakışır. Meclis başladığında önce Meclis Başkanlık Divanı’yla, arka-sından da partilerin grup başkanvekilleriyle bu konuları gö-rüşmeyi planlıyorum. Burada her birimize sorumluluk düşü-yor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, saatlerce, günlerce çalışmış, o kadar çok müzakereler yapılmış, yeri gelmiş iktidar partisi konuşmalarından feragat etmiş, yeri gelmiş muhalefet partile-ri önergelerini geri çekmiş, bu kadar nezih bir çalışma ortamı gerçekleşmiş ama maksadını aşan sözler, hakaretler ve karşı-sındakine zarar verecek birtakım eylemler neticesinde, nere-deyse meclisin bir yıllık çalışması heba olacaktı. Türkiye Bü-yük Millet Meclisi bunu hak etmiyor. Bütün ülkeleri dolaşıyoruz. Dünyada en fazla mesai harcayan meclislerden birisi de Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Hem komisyonlar hem de genel kurul olağanüstü çalışmalar ortaya koymuştur. Bu kadar müzakerenin, bu kadar sözün, bu kadar işin, bu kadar politik çabanın içerisinde hakaretler, topyekûn suçlamalar, yumruklaşmalar, kavgalar; bunlar bize yakışmı-yor, doğru şeyler değil. Hem iyi bir dil hem de karşısındakine saygı temelinde arkadaşlarımızın kendisine çekidüzen verme-si lazım.SORU: Bu konularda iç tüzükte bir ceza yok mu?Var tabii. Ama cezaların etkin bir şekilde uygulanması gere-kir. Gerekirse iç tüzük değişikliğiyle bu cezaların arttırılması da mümkündür.SORU: İç tüzük değişikliği konusu gündeme gelir mi? Meclis başkanı seçildiğimde ilk konuşmamda söylemiştim. İç tüzük değişikliğine de ihtiyaç var. Mesela komisyonların isim-lerinin değiştirilmesinden, meclisin haftalık müzakere süreçle-rinin yeniden dizayn edilmesine kadar bir sürü alanda deği-şiklikler yapılabilir. Bu konuyu da hemen Meclis başlar baş-lamaz parti gruplarıyla müzakere edip onların gündemine ta-şıyacağım. SORU: Muhtemel anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkan-lığı Hükümet Sisteminde değişiklik olacak mı? Muhalefet-ten bu yönde bir talep var mı?Bu bir süreç meselesi. Şu anda herhangi bir partinin “şöyle bir taleple geldim” dediği bir durumda değiliz. Ama ihtiyaçların neler olduğu belli. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımız da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bazı revizyonla-ra gidilebilir” diye açıklamalarda bulundu. Öncelikle temel prensipleri koyarak; denge denetim işlevlerinin sağlanması, güçler ayrımının çok hassas bir şekilde korunması, hatta yargı üst yönetiminin yeniden düzenlemesi gibi birçok konuda tek-lifler gelebilir. Bu teklifler gündeme geldikçe müzakere edilir. Eğer partiler ortak bir noktada buluşursa değişiklik yapılır.SORU: Sizden yana da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Siste-minde bir revizyon hissedebilir miyiz? Bu zaten söylendi. Birtakım revizyon ihtiyaçlarının olduğu aşikardır.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r